Toplum olarak içinde bulunduğumuz ‘Algı Yönetimi’ neticesinde,çoğumuzun psikolojisi yara almış durumda. İşte tam bu noktada STK’larının (Sivil Toplum Kuruluşları) varlığı bir kez daha fazlasıyla önem arz ediyor.
Aristo ve Platon’dan bu yana,toplumlarda yerini almış Sivil Toplum Kuruluşları, sizlerin de bildiği üzere, gönüllülük esasına dayalıdır. Burada ki ‘GÖNÜL’ kelimesi o kadar derin anlam içeriyor ki…Düşünsenize, vatanına gönülden bağlı bir bireyin, toplum yararına gönüllü olarak hizmet vermesi, nasıl da kutsal bir hizmettir. Aman dileyene derman olmak, kimsesiz bir çocuğun başını okşamak kısacası çevreye ve topluma karşı duyarlı olmak…
Eskiler ne demiş, komşun açken, sen tok yatma. Hangimizin evinde bu cümle zikredilmemiştir? Unutturulan veyahut unuttuğumuz o muazzam değerlerimizi hatırlamanın zamanı artık gelmedi mi? Tamamiyle içinde bulunduğumuz algı yönetiminin belki de en acı sonucu, negatif yönde değişen bakış açımızdır.Bana dokunmayan yılan, kırk yıl yaşasın zihniyetinin sonuçları,toplumsal yozlaşmanın çığ gibi büyüyerek yaklaştığının ayak seslerinden başka bir şey değildir. Bizler ki öyle kıymetli bir ecdadın çocuklarıyız. Herkesin bir hikayesi, maddi, manevi hayat mücadelesi var. Elbette bu mücadeleler zorluklarla dolu. Bu kadar kaosun içinde güzellikler de olsun derim. İyilikten beslenen bir toplum yaratmak, tabiri caizse her bireyin, kendi kapısının önünü süpürmesinden geçiyor. Haydi bugün milat olsun. İyiliklerimizle yarışalım, paylaşarak çoğalalım…
Öleceğini bilerek yaşayan tek canlı insanoğlunun, bu kadar nefret dolu, böylesine ihtiraslı olmasını aklım almıyor. Dünyaya at gözlüğüyle bakan bir kesim var ve ben bu insanlara, kapılarımı sonuna kapatmayı tercih ediyorum. Kötülük gibi iyilikte bulaşıcıdır. STK’larda gönüllü olmak, hedefe odaklı çalışmaktır.Toplum yararına hizmet veren bu kuruluşlar, araştırmalarını yapmış, gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşarak teğit etmiştir.Böylelikle yapmış olduğumuz yardımlar, doğru adreslere ulaşmış ve organize bir şekilde hareket etme imkanı bulmuş oluruz.Kalplerin sağır, vicdanın kör olduğu çoğunluğa inat, iyiliğe bir tuğla da biz koyalım. “Ben ne yapabilirim ki?” demeyin. Birey olarak yapabileceğimiz çok şey var. Siz yeter ki isteyin. Kalben ve ruhen istemek, yapmaya niyet etmek zaten koskoca bir adımdır.Yürütülen algı yönetimine kapılmayın, kalbinizin sesini dinleyin.Psikolojik savaş, toptan tüfekten çok daha tehlikeli. Bu ülke hepimizin, öfkeye kapılmayın çünkü zaten istenilen de bu!.. Toplumların güzelliklerini yok etmenin, dejenerasyona uğratarak,bencil bireylerin çoğunluk haline gelmesine sebep olmanın sonucu türeyen “bananeciler” yarın aynı hadisenin kendilerineveya sevdiklerinin başlarına gelebileceğinin algısına bile sahip değiller. Tüm kötülüklere inat umudumuzu kaybetmeyelim,iyiliklerimizle yarışalım.