20 Ocak’ta Trump görevi devralacak. Ancak, o günden sonra kendi iç dengelerinde neler yaşayacak?
Süreç Siyonistlerin beklentileri üzerinden mi yönetilecek, yoksa Amerika’da Elon Musk ile küreselci yapıya itiraz eden Amerikan ulusalcılığı üzerinden mi yürüyecek?
Bu konuda hüküm vermek için henüz çok erken.
Trump, satır aralarında açıkça elimizi çabuk tutmamız gerektiğini ifade ediyor.
PKK, PYD ve YPG’yi Suriye’nin kuzeyinden temizlemek üzere harekete geçmek için geç kalmamalıyız.
İçeride şüphesiz devlet aklının son derece stratejik hamleleri çok değerli, bir şeyin de farkındayız: PKK’nın siyasi kanadı bu süreci farklı enstrümanlarla engellemek için ciddi çalışmalar yaparken beraberinde kripto kimlikli farklı hatlardaki özellikle YPG ve PYD'nin Siyonist akılla Suriye’nin kuzeyinde küresel dayatma ile Türkiye’nin güvenliğini tehdit edecek bir modelin inşası noktasında Türk devletinin kararlılığını caydırmak isteyen engellemek isteyen ve bu anlamda farklı kimliklerde de olsa aynı modelde hareket eden unsurların hayatın bütün alanlarında çok hareketli.
Yani kripto kimliklerini İslamcılık, Atatürkçülük, sağcılık, solculuk ve neoliberallikle örtmüş, özde ise Birinci Dünya Savaşı’nda Kürtlere bir devlet sözü vermişti... Bu kavramların arkasına saklanarak Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü tartışmaya açmak isteyen ve bu anlamda muhatap olarak Devlet'in karşısına YPG, PYD ve PKK’yı koymak isteyen bir aklın ve unsurlarının siyasette, sanatta, köşe yazarlarında
devlet aklına karşı hareket halinde olduğunun da farkındayız.
Oysa tarih şahittir, Hanif Türkler, Hanif Kürtler ve Hanif Araplar, Haniflik temelinde bu yüzyılda bu coğrafyanın kendi kaynakları üzerinden bilgi üretmesi, zenginleşmesi, refahın güçlenmesi ve insanlığın ana rahmi olan bu coğrafyada Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tasavvurları üzerinden bir insanlık medeniyeti inşası noktasında ihtilaf yaşamaz.
Emperyalizmin emrindeki ayrılıkçı örgütlerin hedefi, Kürt kardeşlerimiz üzerinden bu topraklarda tarihsel ittifaklarımızı paramparça etmektir.
Elbette Türk devlet aklı Sayın Bahçeli’nin son derece stratejik çıkışlarıyla siyasi gündemi de, Suriye’nin kuzeyindeki yapıyı da şaşkına çevirmiştir.
Silahla bu millete başkaları adına kabadayılık, hele de paçoz kabadayılık yapamayacaklardır bundan sonra.
Ya silahları bırakacak ve Türk devlet aklına bu coğrafyanın huzuru, zenginliği ve refahı için teslim olacaklar ya da tasfiye olacaklar!
Devlet aklının bu kritik hamlesi, bilinmelidir ki emperyalizmin satrancına karşı Zülfikâr çekmektir.
Süreci akamete uğratmak isteyenlerin millet olarak farkındayız. İkide bir eline mikrofon geçirenlerin yüksek sesle bu millete ve devlete kabadayılık yapmak istemelerinin bir danışıklı dövüş mü, yoksa zurnanın son deliklerinin konuşması mı olduğunu zaman gösterecek.
Ancak bilmeliyiz ki, karşımızda şeytani bir akıl var ve asıl meseleleri ne Kürt kardeşlerimiz, ne Irak, ne Suriye.
Kürt kardeşlerimiz, kendileri için karşılıkları sıfır noktasında olan bu örgütlerin ısrarla ve ısrarla küresel ölçekte meşruiyet sağlayarak Kürtler adına hareket etme uğraşına karşı uyanık olmalılar.
Tarihte Şerif Hüseyin vardı, ancak Şerif Hüseyin’i tasfiye eden Kürt kardeşlerimizdir. Tarihte Şah İsmail’le uzlaşmak isteyen de vardı, ancak İdris-i Bitlisi ve 25 aşiretbeyi, Sultan Yavuz ile ittifak ederek emperyalizmin kirli oyununu Çaldıran’da bozdu.
Bugün de Kürt kardeşlerimizin 40 yıldır Devlet'in yanında vakur bir şekilde durarak, yaşadıkları eksikliklere rağmen ortaya koydukları tavır, emperyalizme cevaptır, emperyalizmin taşeronu terör örgütlerine cevaptır.
Sahada YPG ve PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde direnmek ve süreci kendi lehine çevirmek noktasında attıkları ve atacakları adımları görmeliyiz. Bu durumda, Sayın Dışişleri Bakanı’nın “Amerika’ya rağmen operasyon yaptık” ifadesinin bir sonraki adımı, “Yapıyoruz, yapacağız” olacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın PKK dahil tüm terör unsurlarına verdiği mesaj çok nettir: “Ya gömecekler, ya gömülecekler.”
O halde neyi bekliyoruz? Eğer yarın küreselci Siyonistler Trump üzerinde egemen olur ve Suriye’nin kuzeyinde doğrudan toprak bütünlüğümüzü tehdit edecek bir modeli küresel ölçekte dayatmaya kalkarlarsa, bugünkünden daha büyük bir mücadeleyi gerçekleştirmek zorunda kalacağız.
Elbette Kuva-yi Milliye ruhu kaybolmamıştır. Bir kez değil, bin kez, bedeli ne olursa olsun mücadeleden vazgeçmeyiz. Ancak bugün şartlar bu kadar açıkken, neyi bekliyoruz? Türk istihbaratı inanılmaz güçlü operasyonlar yapıyor. Ancak gelinen noktada YPG ve PYD doğrudan Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmektedir. Uluslararası hukuk da bize bu hakkı veriyor. O halde, neden bekliyoruz?
Bu bağlamda stratejik kararlar daha fazla gecikmeden hayata geçirilmelidir.
Metin KÜLÜNK
Siyasetçi