Vaktiyle Okyanusya Deryası’nın diğer tarafındaki Amerikya Krallığı’na karşı güç yetiremeyen Ottomanya, uzun yıllar iç çekişmeler ve mezhep kavgalarıyla çalkalanmış ve nihayet Karanfil Devrinden hemen sonra fen, teknoloji ve diğer tüm bilimlerde hızla ilerleme göstermiş, ülkenin dört bir yanında tam bir kardeşlik ve terakki hâkim olmuştu. Neredeyse her gün bir icat ve buluşla birlikte tüm ülke yeni bir heyecana gark oluyormuş. Eski düşmanlıklar unutulmuş, tüm müsülman halk kenetlenmiş ve birbirlerine eskisinden farklı bir anlayışla bakmaya başlamışlar. Ülkenin % 99.9’unu oluşturan İslamlar, geriye kalan % 1’lik azınlıktaki Armenyanlar, Cüvişler, Girekler gibi diğer inanç gruplarına karşı da aynı hoşgörü ve samimiyetle davranmaya devam etmişler. Zamanla Ottomanya, dünyada tek süper güç haline gelmiş, buna rağmen, hiçbir zaman diğer milletler üzerinde bir tahakküm ve üstünlük kurmamış, aksine, onların ilgi ve saygısını kazanmaya başlamış.
Okyanusya’nın diğer kıyısındaki Amerikya’da ise, bir zamanlar Nasyonal İndependins Muharebesinde perişan ettikleri Ottomanlara karşı farklı bir algı başlamış. Nedenini tam olarak anlayamadıkları bir durumla karşı karşıya kalmışlar. Kendileri sadece mandarin ve margarin üretebildikleri ve bir türlü lokal götürgeç bile yapamadıkları gibi, ezeli rakiplerinin uzaydan gelen görüntülerine hayranlıkla bakıp parmaklarını ısırıyorlarmış. Ülkede öteden beri süregelen siyasi eğilim, Demos ve Kratos adında iki parti ile şekilleniyormuş. Demos ve Kratoslar her ne kadar ayrı fırkalar da olsalar kurtuluş reçeteleri de hep aynı tas ve hamamdan ibaretmiş. Kâh Demoslar kâh Kratoslar iktidara geliyorlarmış fakat ülke bir şehriye boyu yol alamıyormuş. İç karışıklıkların yanı sıra Ottomanya taraftarı bazı fraksiyonlar da ülkeyi kargaşaya götürür nitelikte muhalefet ederlermiş.
Bu arada eski nesil ve yeni jenerasyon arasında da duygusal bir bağ kalmamış. Batıdaki Ottomanya ülkesinin zengin ve şöhretli Saltınlarının ilginç saray öykülerini anlatan diziler ekranlarda boy gösterirken, gençler, anlamını bile bilmedikleri la sharky la garby gibi yaldızlı wordler içeren s-shirtler giyiyorlarmış. Öte yandan mega şehirlerin en gözde mekanlarında Qebabland, Dürümland, McOttman gibi dünya devlerinin françayzingleri birer birer yerini alırken kendi kori soslu bizzaları ve börgırlarına bakmaz olmuşlar. Ottoman Majidiyesi karşısında sürekli değer kaybeden Amerikya Poları tüm müdahalelere rağmen bir türlü ayağa kalkamıyormuş.
Ekonomideki göstergeler batıdan gelebilecek ani bir Ottoman lodosunda hemen nezle oluveriyormuş. Zaten birçok iş adamı da Ottomanya’nın en prestijli mahallelerindeki malikanelerini çoktan satın almış ve markalarını da Ottomanca olmak üzere tescil ettirmişler. Amerikya’daki dinsel gruplar da başka bir alemmiş; her cemiyetin kendine has bir kilisesi, bir TVsi, gazetepaperleri ve hatta aynı Kudüs’e bakan kıbleleri olmasına rağmen hiçbiri bir diğerine kardeş gözüyle bakmaz kendi hallerinde krallıklarına su taşırlarmış, mış.
(Not: Bu yazıda geçen hikâye mişli geçmiş zamanda olup isimler ve kavramların gerçekle bir bağlantısı yoktur.)