Zaman-vakit; çeşitli ölçüm yöntemleri ile ölçülebilen uzaysal boyutu olmayan bir süreklilik.
Zaman kavramının, insanlık varoluşundan beri felsefe, matematik ve fizikte önemli çalışmalara konu olduğu herkesçe malum. Peki, kaç çeşit zaman vardır? Bunlar hangi ölçüm yöntemleri ile ölçülmektedir? Bir gün gerçekten 24 saat midir? En uzun yaşayabilen insan kaç zaman yaşamıştır. Ve kelebekler o baharın dostları gerçekten bir gün mü yaşıyor. Zaman hesaplanan mıdır yoksa…
Hasta yatağında ölümü bekleyen bir hastanın zaman hesabı peki ya mutluluktan uçtuğu zamanlarla aynı mıdır?
Bilimsel araştırmalar en uzun rüya süresini üç saniye ile sınırlı hesaplamış uyku halindeki insan uyanan dek gezinen ruhun zaman ölçümü? Zaman –mekândan mı doğmaktadır yoksa. O halde uyku halinde ki ruhun uzun uzun gezme hissi nedendir? Uyuyan bir insanın yaşadığı zaman ve mekân ölçümü uyanık insanlar tarafından üç saniye iken uykuda mekân değiştiren ruhun yaşadığı zaman saatler hatta günler –aylar –yıllar çıkabilir. O halde mekân mıdır zamanı kovalayan yoksa zaman mıdır mekânı ayarlayan ya da her ikisini de biz miyiz uyduran.
Gerçek zaman hissedilen midir yoksa hesaplanan mı? Güneş sisteminde yaşayan toz zerreciği bizler Dünya gezegeninde değil de sekiz gezegenden birinde yaşıyor olsaydık zaman farklı mı işleyecekti.
Gezegenlerin sıcaklık, dönüş süreleri farkı nedeniyle deniyor ki dünyada yolu yarılamış 35 yaşındaki bir insan Merkür’de 145 yaşında, yine aynı insan marsta 13 yaş almış oluyor. Peki, hissettiği yaş…
Tevrat’ta anlatılanlara göre Hz. Âdem 930 yıl ömür sürmüş. Bu durumda Hz. Âdem döneminde dünyanın dönüş hızı mı farklıydı yoksa insan hücrelerinin yıkım süresi mi uzundu. Zaman ölçümleri hakkında bilimsel çalışmalar, dini anlatılar bir tarafa bizler yaşadığımız zaman ve makana dönelim. Son zamanlarda 7 den 77 ye birçok insandan zamanın çok hızlandığı, her şeyin çok hızlı değiştiği yetişememe gibi serzenişler duymaktayız. Peki, hızlanan zaman mıdır yoksa insan mı?
Hatta yatağında bedeni kurtlanan Eyyüb’ün sabır süresi ya bakire Meryem’in karnında filizlenen İsa ile geçirdiği dokuz ay.
Ben çocuk yaşlarda ninemle sohbet ederken söylediği iki şey o vakitler beni çok şaşırtırdı.
“Kızım 30/35 yaş sonrası vakit öyle hızlanıyor ki nasıl gelip geçtiğini anlayamıyorsun. Hele şimdi geriye geçen zamana baktığımda sanki bir göz kırpış süresi kadar. Sanki gözümü kapatıp açtım yaş 95 olmuş hâlbuki ne yaşadık ki kısacık bir an sanki.” Çocuk gözü işte o vakit nineme gülmüş; “Nine nasıl yani bu kadarcık mı? 95 yıl yaşamışsın az mı?” demiştim.
Çocukluk işte büyüme hevesi öylesine heyecan verici ve merakla dolmuştu ki ruhuma, zamanı durdurmuştu oralardan 20’li yaşlara gidişim bile çok uzun geliyordu. Hiç büyümeyeceğim ve o zaman hiç gelmeyecek gibiydi. Gelecek hayalleri, merak, beklenti, hevesti idi belki de bize hiç geçmeyecekmiş duygusunu yaşatan. Şimdi çocuklar hızlı geçen zamandan dem vuruyorlar. O vakitler nineme şaşıran ben şimdilerde bunu çocuklardan duyuyor olmanın üzüntüsünü yaşıyorum.
Doğrusu bu onların geleceğe dair heves, umut ve beklentilerini yitirdiklerini acı acı yüzümüze vuruşları.
Sahi ne diyorlardı Âdem 950 yıl mı yaşamıştı!
Bilim insanları günü dünya dönüşüm ışık gelişi ile zamanı hesaplaya dursun; Âdemoğlu için zaman, yaşanılan ve yaşanılacak olunan zamanı, anda hissettiği kadardır.