Sizlerle bu hafta ki yazımda geçmişten günümüze yanlış bildiğimiz bir doğrudan küçük bir örnekle bahsedeceğim.
Eğitimde eşitlik.
Günlerden bir gün arkadaşım bana iki çiçek fidesi getirdi. Onları yeni saksı almakla uğraşmak yerine tek bir saksıya fideledim. Aynı saksıda, ikisi de bitkiler âleminden hem de aynı şubenin aynı sınıfında, aynı takım, aileden; türü aynı olan fakat farklı gelişen iki bitki.
Ne olabilirdi ki?
Tek ihtiyaçları olan Su, toprak, güneş bir tutamda sevgi.
Her ikisi de yaşamak, büyüyüp serpilmek, dallar, yapraklar vermek, çiçeklenmek için su toprak ve güneşe ihtiyaç̧ duyuyorlar.
Her ikisine de eşit ortamı sağladım. Aynı saksıda aynı toprakta güneşe eşit uzaklıktaydılar. Aynı surede de su aldılar. Her şey eşitti, dışarıdan baktığımda uzun süre herhangi bir değişim olmadı. Bir süre sonra işler değişti. Bir sorun vardı. Fide olarak verilen çiçeklerden biri ortalarda yoktu. O gitmiş yerine bambaşka bir çiçek gelmiş gibiydi. Bu farklılık gözle fark edilir hale gelmiş olmasaydı bu gerçekle yüzleşemeyecektim. Aynı aileden olmaları onlara aynı ortamı sunmama neden olmuştu. Lakin onlar eşit şartlarda yaşamaya uygun biyolojide değillerdi. Aynı aileden olsalar da biri on günde bir suya ihtiyaç duyarken diğerine on beşte bir su vermek yeterliydi. Biri yaşamak, büyümek, gelişmek için bir damlaya ihtiyaç̧ duyarken diğeri bir damla ile doymuyordu. Her ikisi de Kaktüs ailesinden; gelişmek, var olmak, çiçekler açmak için aynı topağa, suya ve aynı güneşe muhtaç sadece birinin diğerinden bir miktar daha fazla suya ihtiyacı vardı. İhtiyaçlar benzer olsa da oranları farklıydı. Aynı saksı içinde her ikisine aynı surede ve aynı oranda su vermek, onu diğerine benzemeye zorlamak, başkalaştırmak ve belki de kaybetmekti. Tıpkı benim başkalaşan kaktüsüm gibi. O artık olması gerekenden çok farklıydı. Varlığını sürdürebilmek için yeni ortama uyum yeteneğini kullanmıştı.
Bu hayatın içerisinde birlikte yaşayan tüm canlılar için böyle değil midir? Tıpkı bizim çiçeklerimiz olan çocuklar gibi.
Aynı tür, cins hatta aileden olan çocuklar için… Birine yeterli olan diğeri için yetersiz ya da fazla gelebiliyor. Oysa ki biz canlı varlıklar için ihtiyacın azı da fazlası da zarar öyle değil mi?
İşte ben de bizzat deneyimlediğim eşit şartlarda farklılaşan Kaktüs hikayemden yola çıkarak ve özellikle hem LGS hem de YKS ile çocuk ve gençlerimizin tüm geleceklerinin kurgusunun yapıldığı bu günlerde, geçirdikleri eşit eğitim sistemi ve eşit şartlarda uygulanan sınavdan sonra sizlerle bu yazımı paylaşmak istedim.
Çocukların ilk eğitimleri aile içinde; anne, baba, kardeşlerle başlar. Çocuklar büyüyüp bireyselleşme dönemine girdiği vakit ise dış dünya ile tanışırlar. Dış dünyada hayatlarına sürekli yeni insanlar girer, çıkar. Arkadaşlar, öğretmenler, -ler, -ler…
Bilindiğinin aksine çocuklar bilişsel, ruhsal, mizaçları, genetiklerinde taşıdıkları kodları ile dünyaya gelirler. Haliyle çocuklar en temel eğitimi ilk gözlerini açtıkları aile içinde alır. Genetik taşıdıkları aileden aldıklarını ise çevre ve eğitimcilerle beslemeye şekillendirmeye devam ederler.
Bireyselleştirilmiş eğitim ile her çocuğa özel eğitim imkânını sağlama beklentisi fazlalıyla hayali gelse de günümüzde oldukça önem kazanacağa benziyor. Yeni bir dünya, yenilenmiş nesiller yeni ve daha gelişmiş sistemlere olan ihtiyacı arttırdı.
Çocukların eğitimi de tıpkı bu iki kaktüsün yaşam mücadelesine benzer. Onların eşit şartlarda farklılaşmış haline bakarken aklıma bireyselleştirilmiş veya zenginleştirilmiş, özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklar geldi. Onlarda insan olarak dünyaya gelseler de aynı fiziksel özelliklere sahip hatta aynı annenin rahminde filizlenmiş olsalar da her birinin getirdiği genetik kodlamalar, ruhları, beyin içi dallanıp budaklanan nöronları, mizaçları itibariyle farklılıklar taşırlar. Bu farklılıklar onlara genel çoğunluğa sahip normallerden farklı ihtiyaçlar doğurur. Artan farkındalıklarla son zamanlarda ‘Her çocuk özeldir.’ Söylemleri çokça ön plana çıkmaktadır. Şüphesiz ki her çocuk kendine özeldir. Yine sağlıklı bir şekilde kendini gerçekleştirebilmek için bireyselleştirilmiş; kendi fıtratına uygun eğitimi hak ediyor. Bireyselleştirilmiş eğitimi dünyanın hiçbir yerinde, özellikle de grup içinde gerçekleştirebilmenin güçlüklerinin de farkındayız. Fakat en iyiye ulaşmak ortalama almak olmamalı. Kimse kimsenin ortalaması olmaya zorlanmamalı. Yeni yüz yılımızda bir eğitim sistemi çıkmazına daha henüz adım atıyorken gelin birde bu kaktüs hikayesinden bakalım çürük elmalarımıza
Peki kim bu çürük elmalar?
En çok annelerden duyarız onları; “ikisini de ben doğurdum. Ama bu farklı, biz bu çocuğuma ne yapsak yaranamadık. Hiç̧ ayrım yapmadık hâlbuki ki. Ona ne yedirdiysek bu da yedi. Ona aldıysak buna da aldık. Aynı eğitim imkânlarını verdik. Aynı okullarda okuttuk. Onunla ne oynadıysak bununla da onu oynadık... Ah, ah... Var mı sizlerde de ailenin çürük elması olan.
Ya da öğrencileriniz arasında, sınıfınızda...
Eşit ortam, eşit koşullar mı onlar için en ideal olan?