İnsan bulunduğu yerde belirli kural ve kaidelerle hareket etmek zorundadır, toplumun içerisinde kabul edilmiş, benimsenmiş saygın, liyakatli olabilmek için o toplumun kural ve kaidelerine uymalı ve saygı göstermelidir. Bu denklemi kuramayanlar toplum içerisinde asla kendilerine yer bulamazlar, dışlanırlar. Mensubiyet duyduğunuz toplumun kural ve kaideleri, yaşam kriterleri ölçü olarak alınmak zorundadır. İnsanların karakteristik özellikleri, onlardan sonra gelecek olan nesillerin aynı özellikleri taşıması anlamına gelir. İnsanlarda olan bu özellikler, tüm canlı ve cansızlarda olduğu gibi fikirlerinde karakteristik özellikleri vardır. Bu karakteristik özellikleri taşıyanlara da o fikrin yaftası vurulur, mensubiyet duyanlar gururla bu yükümlülüğü yerine getirirler. "Kendilerini olmadıkları halde, o fikrin bir parçası gibi gösterenler, yaşadıkları hayat tarzı ile açık veririler, her ne kadar o fikrin, düşüncenin ferdiyim dese de kendilerini ifade edemezler." Bugün çevremize baktığımız vakit tarihi ve geçmişi de göz önünde bulundurarak değerlendirme yaptığımızda objektif olarak gözükmesine rağmen, subjektifi yakalayamıyoruz. Kimi basamak olarak, kimi menfaat icabı, öyle gözükmek zorunluluğu hissetmekte. Samimi, içten olduğu gibi görünemiyor, buda zafiyetlere yol açıyor ve nihayetinde toplum o kişiyi dışlıyor. Öyle ki kendisini olduğundan farklı ifade ederek veya göstererek bir kitleye veya fikir topluluğuna yaklaştırmaya çalışan zihniyetler çok da uzun sürmeden gerçek duygu ve düşüncelerini yansıtarak kendisini o fikirden ayrı bir kulvara sürüklemiş ve her geçen gün yok olup gitmek için hazır hale getirmiştir. Gün geçtikce kendisini tüm gerçekliğiyle ortaya koyan bu kişiler aslında hiç bir fikir ve kitleye uymadığını gösterirken düşüncesini de bir türlü ortaya koyamayan niteliksiz bir insan olduğunuda ispatlıyor. Tıpkı "kırk yamalı bohça" gibi hangi kitlenin veya fikrin içerisinde olduğu belli olmuyor. Siyasi olarak örnek vermek gerekirse MHP mi, İYİ Parti mi, CHP mi, Ak Parti mi karar vermek çok zor, aynı "pazar tezgahı gibi her çeşitten mevcut." İnsan evvela kendini tartmalı, her ne olursa olsun önce kendi iradesini ve fikrini ortaya koymalı, benimsemeli, o fikir ve düşünceleriyle yol yürümeli ve anılmalı. Utanacak, sıkılacak bir durum yok, insanın fikir ve düşüncelerinin netliği kendisinin en güzel ve demokratik tercihidir.
Unutmamak lazım ''Doğru ve dürüst olmak toplum içerinde insana liyakat kazandırır.'' Öyle ki siyasi rant uğruna veya güç uğruna bugün düşüncelerinden, fikir ve benliğinden kolayca vazgeçebilen insan yarın herşeyden kolayca vazgeçebilir. Menfaat dünyası, nefis her şeyi yaptırtır, yeter ki aklın önüne geçsin, sınırı, hududu yoktur, istedikçe ister. Dünya nizamında yaşam sürdüğü müddetçe insan idraki gelişmedikçe, toplumlara, kitlelere kendini ispat için var gücüyle çalışacak, bu uğurda her yolu deneyecek. Oysa ki "inancı ve imanı kavi" olsa bu nimetlerin gelip, geçici olduğunu anlayacak ve o vakit Allah ona rızasını gözetecek.Gönül gözü açık olanlar bunu anlayabilir ancak gözlerine perde inmiş, kalpleri kararmışlar hissedemez, göremez, duyamaz, ancak birinin aracılığı ile anlayabilir. Menfaat, hırs her türlü kılığa girer helal ve haram karışır, tabii ona göre "hacca gider tövbe eder kurtuldum" sanır, oysa hakkı yenenlerden helallik almadığı müddetçe yaptığı her icraat boşadır. Doğrudan ayrılıp yalana koşanlara, çıkarları için düşman ile dost olanlara, dünya malı için harama bulaşanlara bu vatan için serden geçenler, yardan geçenler, candan geçenler hakkını asla helal etmeyecektir. Unutulmamalı bu dünyadan nice makamlar ve nice iktidarlar yok olup göçtü, adları dahi anılmıyor. Bunu en iyi iktidardan göçmüş oy alamayanlar ve ismi ölmeden unutulanlar bilir. İktidar ve muhalefet farketmeksizin her liderin veya yöneticinin bir insanlık vazifesi olarak her zaman haktan, ahlaktan, hukuktan ve liyakatten yana kalması dileğiyle son kez sormak gerekiyor ''siz ne taraftan yanasınız?'' hak mı, haksızlık mı...