Siyaset “sandık günü” demek değildir. Siyaset, vatandaşın sofrasındaki ekmeğini, cebindeki parayı, gelecek nesillerin geleceğinin güvence altına alınmasını dert edinmiş bir yönetim sürecidir.
Verilen sözler değil, o vaatlerin ne kadar tutulduğu esastır. Toplumun dertlerine deva olmayan siyaset anlayışı, yok olmaya mahkumdur. Her bir vatandaşın güvenli, adil ve refah ortamında yaşama isteği olağan hakkıdır. Adil yönetim, yargı bağımsızlığını güvence altına alarak, toplumsal barışı bozacak adaletsizliklere müsaade etmez. İşsizlikle mücadele amaçlı projeler geliştirerek, aile ve toplumsal değerleri koruma altına alır. Yani vatandaşın derdiyle dertlenir zira “İnsanın en hayırlısı, insanlara faydalı olanıdır.”
Toplumun birlik ve beraberlik içinde olmasının yegane ölçüsü, her alanda güven ortamının olması, adaletin her bir birey için eşit tecelli etmesidir. Bu birleştirici unsurlarla, vatandaş hukuk karşısında da eşit olduğunu hissettiğinde, ayrımcılık ve haksızlık ortadan kalkar, güven duygusu artar. Özellikle gençlerimizin, tarihini, kültürünü, manevi değerlerini kısacası geçmişini bilmesi yine birlik ve beraberlik ruhunu güçlendirir. Geçim sıkıntısı çeken, yoksulluk içinde olan bir toplumda huzur ve birliği sağlamak nasıl mümkün olabilir? Ekonomik eşitsizlikler, kutuplaşmalara yol açarak, toplumsal barışın temelini derinden sarsar. Bir milletin en büyük gücü, birlik içinde hareket edebilme kabiliyetidir. İşte gerçek siyaset de bu minvalde hareket eder. Günümüzde geçim sıkıntısı, ekonomik şartların ağırlığı, temel ihtiyaçlara bile ulaşmanın zorluğu hepimizin dilinden düşmeyen cümleler haline geldi. Maalesef artık zengin daha zengin, fakir daha fakir. Orta direk, rahmetli Kemal Sunal’ın filmlerinde kaldı. Vatandaşın temel ihtiyaçlarını bile borçlanarak karşılamak zorunda olması ne kadar acıdır. Tüm bunların neticesinde, toplumsal huzursuzluk, stres, gerginlik, kaygı ve korkunun hüküm sürmesi son derece doğaldır. Bu görev elbette ülkelerde ki iktidar partilerinin görevidir. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Birçok yönetim modeli dünya ülkeleri genelinde fazlasıyla mevcuttur. Üretimi artırarak, mali politikaları dengelemek, fiyat istikrarını sağlamak, maaşların enflasyon karşısında erimesini engellemek, özellikle gençler ve kadınlar için iş imkânlarını genişletmek, dar gelirli vatandaşlara yönelik destek hizmetlerinin arttırılması gibi pek çok bileşenden oluşur. Özetle geçim sıkıntısı sadece ekonomik bir mesele değil, toplumsal bir sorundur. Kalıcı ve adil ekonomik politikalar üretmeye yönelik siyaset yapmak, ülke vatandaşına bir lütuf değil olması gereken doğuştan kazanılmış haktır.
Günlerdir ülkemizde yaşanan olaylar hepimizi derinden yaraladı ve huzursuz etti. Devlet yönetimi kurumsal mekanizmalar, yasalar ve demokratik süreçler çerçevesinde yürütülmelidir. Elbette halkın taleplerini dile getirmesi, demokratik bir toplumda önemli bir unsurdur. Fakat bir siyasetçinin halkı sokağa dökmeye teşvik etmesi, özellikle gerilim ve kaosa yol açabilecek durumlarda sorumsuz bir davranış modelidir. Siyasetçiler, toplumu yönlendiren ve birleştiren kişiler olarak hareket etmeli, halkın taleplerini demokratik mekanizmalar içinde dile getirmesini sağlamalıdır. Elbette halkın anayasal hakları çerçevesinde gösteri yapması veya sesini duyurması demokratik bir haktır. Ancak siyasetçilerin bu süreci şiddet veya kargaşaya yol açacak şekilde yönlendirmesi, toplumsal huzuru ve devlet düzenini tehdit edebilir. Burada ki yönetim anlayışı, sorunları diyalog, müzakere ve demokratik yollarla çözmek olmalıdır. Aksi takdirde, ülkenin toplumsal huzurunun bozulmasının yanı sıra maddi ve manevi kayıplar yaşanır. Toplumsal barışın sağlanması sadece devletin veya yöneticilerin sorumluluğunda değildir; vatandaşlar da bu sürecin temel unsurlarındandır. Burada bizlere düşen; Farklı görüş, inanç ve kimliklere karşı saygılı olmak, ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı ve nefret söylemlerinden kaçınmak, yasalar çerçevesinde hareket ederek toplumsal düzenin korunmasına katkı sağlamak, şiddet, kargaşa ve hukuksuzluk yerine demokratik yollarla hak aramak, yalan haber ve dezenformasyonun yayılmasını engellemek, oy kullanarak, toplumsal sorunlara duyarlılık göstermek hayati önem arz etmektedir. Bireysel çıkarlar yerine toplumsal faydayı gözeten bir anlayışta olmak, vatana olan borçtur.
Özlem BULUT
Siyasetçi