REKLAM ALANI
Barış ALTUN
Köşe Yazarı
Barış ALTUN
 

İnsan Türü Tehlikede - Çözüm basit, adamı hasta etme, uygula şunları !..

3 nisan 2011 tarihli “Le Monde” gazetesindeki “İnsan Türü Tehlikede” başlıklı makalelerinde Michel Rocard, Dominique Bourg ve Floran Augagner, sosyal eşitsizliklerin modernliğin mucitlerini utançtan yerin dibine sokacağını yazmışlardı. Francis Bacon, Descartes ve Hegel in yaşadıkları aydınlanma dönemlerinde dünyanın hiçbir yerinde yaşam standardı en fakir bölgedekinin iki katından daha yüksek değildi. Günümüzde ise en zengin ülke olan Katar’da kişi başına düşen milli gelir en fakir ülke olan Zimbabve’dekinin 428 katıdır. Hayatta kalmak ve kabul edilebilir bir hayat yaşamak için gerekenlerin gittikçe zor bulunur ve zor elde edilir olması, bunları tedarik edenlerle tedarik edemeyenler arasında gırtlak gırtlağa mücadeleye ve hatta savaşa yol açacağından, eşitsizlikteki bu uçurumun derinleşmesinin başlıca kurbanının demokrasi olacağı kesin. Nitekim yaşayarak görüyoruz. OECD ülkelerinin büyük çoğunluğunda en zengin %10’luk kesimin reel hane halkı gelirleri en fakir %10’unkinden çok daha hızlı arttı. Daily Telegraph’ın editör yardımcısı Jeremy Warner, ABD’de en zengin yüzde 10’un ortalama gelirleri en fakir yüzde 10’un şu anda 14 katıdır. Artan gelir eşitsizliği sosyal açıdan istenmeyen bir durum olsa da eğer herkes zenginleşiyorsa sorun yaratmayabilir. Ancak ekonomik gelişmenin nimetleri zaten yüksek gelirli olan nispeten az sayıda kişiye gidiyorsa ki esasen bugün de olan budur, bir sorun oluşacağını anlamak için müneccim olmaya gerek yok, durum barizdir. Birleşmiş Milletler Gelişim Programının 1998 tarihli insani gelişim raporunun önsözünde dünya nüfusunun yüzde 20’si dünya çapında üretilen tüm mal ve hizmetlerin yüzde 86’sını tüketirken, en yoksul yüzde 20’nin ise sadece yüzde 1,3’ünü tükettiğini belgelemiştir. Günümüzde durum daha da kötü. Ayrıca, dünyanın en zengin 20 insanının en yoksul 1 milyar insanla eşit kaynaklara sahip olduğu tahmin ediliyor. 2003 yılında Glenn Firebaugh; dünyada uzun zamandır süregelen eşitsizlik trendinde bir değişim olduğunu belirtti, “uluslar arasında artıp ulusların kendi içinde sabit kalan veya azalan eşitsizlikten, uluslar arasında azalıp ulusların kendi içinde artan eşitsizliğe geçiş trendi.” Yani orta sınıf korunmasız çalışanlar sınıfına dönüşmektedir. Zenginler sadece zaten zengin oldukları için zenginleşiyor, fakirler de sadece fakir oldukları için fakirleşiyor. Günümüzde eşitsizlik kendi mantığı ve ivmelenmesiyle derinleşmesine devam ediyor.    Kapitalizmin ve serbest piyasa dinamiklerinin temelinde bulunan fırsat eşitliğinin ise gittikçe ortadan kalktığını görmemek mümkün olmadığı gibi yadsımak da mümkün değil. Örneğin, yapılan bir çalışma çocukların geleceklerinin kendi akılları, yetenekleri, çabaları ya da hırsları ile değil, büyük ölçüde sosyal çevreleriyle, doğdukları coğrafi konumla ve ailelerinin toplumdaki yeriyle belirlendiği açıkça gözler önündedir. Bunu yadsımıyoruz çünkü devletlerin uyguladığı ahbap-çavuş kapitalizminin bir çıktısıdır bu. Artık, bizim çocukluğumuzda olduğu gibi hiçbir işçi çocuğu ile vekil, emniyet müdürü, hakim v.s çocuğu aynı mahalleyi, okulu, sınıfı bırak aynı hastaneyi, aynı oyun parkını dahi paylaşmıyorlar. Hepsi birer kar amacı güden kuruluş artık. Tepedekilerin işveren rolünü yerine getirerek ekonomiye daha fazla katkıda bulunduğu gerekçesiyle eşitsizlik daima haklı gösteriliyor.  Ancak görüldü ki bu adamlar ekonomiyi iflasın eşiğine getirip milyarlarca dolarla sıvıştılar. Vergi borçları affedildi, katma değerli ürün yerine beton ekonomisi ile bunu örneklemek mümkün. Kaynakları savurmanın sonu yeni iş alanları yaratmak değil, uzayıp giden işsizler ordusuna yenilerini eklemek oldu. Gücü eline alan ve sermayeyi transfer eden, çocuklarını kaliteli ve pahalı okula göndermekte ve birinci sınıf sağlık hizmetlerinden yararlanmakta. Geri kalanlar ise güvensiz bir dünyada en iyi ihtimalle ortalama bir eğitim görerek ve düşük seviye sağlık hizmetleri alarak yaşıyor. İki ayrı dünyadan oluşan bu resimde arada çok az buluşma noktası var. Aralarındaki iletişimde tamamen kopuk. İnsanların gelirleri arttıkça kendilerini diğerlerinden uzaklaştırarak gittikçe artan bir uzaklıkta yaşama alanlarına taşınıyorlar. Bunun için kim kimi suçlayabilir. Liyakatsizlik ve içi boş kurumlarla doldukça herkes imkanı dahilinde kendi önlemini bir şekilde almaya çalışıyor. Fakat insanlar coğrafi olarak polarize oldukça birbirlerini daha az tanıyıp daha çok kuruntu yapıyorlar. Hükümetin özel okul projesi ile tüm ülkeye özel okulları yayması, gelen yeni kuşakların da kaynaşmasını ve birbirlerini tanımalarını engellemek için sanki bilinçli yapılmış gibi. Seçim sonuçlarını ayrıntılı incelersek büyük ihtimal paralel veriler elde ederiz. Çözüm; bilim ve aklın gereğini yap, sorunları tespit et, liyakatli kadrolarla o sorunları tek tek çöz. Güç, kudret ve para hırsı sahiplerinin hükümet üzerinde hegemonya kurmasına izin verme. Mağdur edebiyatını kullanarak sermayeyi ele geçiren abuk sabuk sonradan görme müteahhit kültürsüzlüğünü ve bunların beş para etmez karakterlerini dışla. Hukuk ve adalete siyaseti bulaştırma, özgür düşünceye ve ifade özgürlüğüne ket vurma, memurunu da işçini de enflasyona ezdirip yoksulluk sınırına mahkum etme. Ar-Ge ve yüksek teknoloji yatırımları yap. Lüzumsuz, apartmandan bozma üniversiteleri kapat, kapat ki kalite artsın, gençlik üniversite mezunu olmak adına enerjisini dört duvar arasına hapsetmesin ve üretime katılsın. Meslek eğitimini, laboratuvarları ve eğitmen kalitesini arttır. Para basıp, enflasyon yaratıp kısır döngüye sokmak yerine bir denge bul ve ardından üretimi geliştir, alım gücünü arttır. İnsanlar huzurlu uyur, mutlu uyanır, verimli çalışır. Toplumun barışması ve kaynaşmasını sağlamak istiyorsan bunlar başlangıç için yeterli. Ha, bir de şu sabit saat uygulamasına son vermek gerek artık. Bunları yapmazsan eğer, dışa bağımlı bir ekonomimiz olduğundan, en basitinden sanayin için, kışın ısınmak için petrol doğalgaz satın alman gerekiyor. Döviz lazım. Sanayi üretecek, ihracat yapacak döviz gelecek, turistik tesis yapacaksın döviz gelecek. Yurt dışı fonları yatırım yapacak döviz gelecek. E savaş çıktı, hukuk sistemi bozuldu, merkez bankası bağımsızlığını kaybetti. Ne turist geldi ne de yatırım. Ne yapacaksın? Mecbursun, düştün tefecinin eline. Adam diyecek sen şu projenin eş başkanısın artık. Borcun var, der tabi. Akdeniz’den çekil de der, kapıda da bekletir, bizim için öl de der. Ülke içinde vatandaşın aptal değil ya, görür bunları, karşı çıkar, toplum bölünür. Adalet dağılır, baskı baskıyı getirir, liyakat gider, bataklık gibi, hamle yaptıkça batarsın. BATARSIN !.. Velhasıl; çözüm basit, adamı hasta etme, uygula şunları!..   Şu yazıdan ZYGMUNT BAUMAN’ın görüşleri hakkında daha geniş bilgi alabilirsiniz. Yazının içeriğinde kullanılmıştır :  https://liberteryen.org/2018/08/esitsizlik/
Ekleme Tarihi: 04 Haziran 2023 - Pazar

İnsan Türü Tehlikede - Çözüm basit, adamı hasta etme, uygula şunları !..

3 nisan 2011 tarihli “Le Monde” gazetesindeki “İnsan Türü Tehlikede” başlıklı makalelerinde Michel Rocard, Dominique Bourg ve Floran Augagner, sosyal eşitsizliklerin modernliğin mucitlerini utançtan yerin dibine sokacağını yazmışlardı.

Francis Bacon, Descartes ve Hegel in yaşadıkları aydınlanma dönemlerinde dünyanın hiçbir yerinde yaşam standardı en fakir bölgedekinin iki katından daha yüksek değildi. Günümüzde ise en zengin ülke olan Katar’da kişi başına düşen milli gelir en fakir ülke olan Zimbabve’dekinin 428 katıdır. Hayatta kalmak ve kabul edilebilir bir hayat yaşamak için gerekenlerin gittikçe zor bulunur ve zor elde edilir olması, bunları tedarik edenlerle tedarik edemeyenler arasında gırtlak gırtlağa mücadeleye ve hatta savaşa yol açacağından, eşitsizlikteki bu uçurumun derinleşmesinin başlıca kurbanının demokrasi olacağı kesin. Nitekim yaşayarak görüyoruz.

OECD ülkelerinin büyük çoğunluğunda en zengin %10’luk kesimin reel hane halkı gelirleri en fakir %10’unkinden çok daha hızlı arttı.

Daily Telegraph’ın editör yardımcısı Jeremy Warner, ABD’de en zengin yüzde 10’un ortalama gelirleri en fakir yüzde 10’un şu anda 14 katıdır. Artan gelir eşitsizliği sosyal açıdan istenmeyen bir durum olsa da eğer herkes zenginleşiyorsa sorun yaratmayabilir. Ancak ekonomik gelişmenin nimetleri zaten yüksek gelirli olan nispeten az sayıda kişiye gidiyorsa ki esasen bugün de olan budur, bir sorun oluşacağını anlamak için müneccim olmaya gerek yok, durum barizdir.

Birleşmiş Milletler Gelişim Programının 1998 tarihli insani gelişim raporunun önsözünde dünya nüfusunun yüzde 20’si dünya çapında üretilen tüm mal ve hizmetlerin yüzde 86’sını tüketirken, en yoksul yüzde 20’nin ise sadece yüzde 1,3’ünü tükettiğini belgelemiştir. Günümüzde durum daha da kötü. Ayrıca, dünyanın en zengin 20 insanının en yoksul 1 milyar insanla eşit kaynaklara sahip olduğu tahmin ediliyor.

2003 yılında Glenn Firebaugh; dünyada uzun zamandır süregelen eşitsizlik trendinde bir değişim olduğunu belirtti, “uluslar arasında artıp ulusların kendi içinde sabit kalan veya azalan eşitsizlikten, uluslar arasında azalıp ulusların kendi içinde artan eşitsizliğe geçiş trendi.” Yani orta sınıf korunmasız çalışanlar sınıfına dönüşmektedir. Zenginler sadece zaten zengin oldukları için zenginleşiyor, fakirler de sadece fakir oldukları için fakirleşiyor. Günümüzde eşitsizlik kendi mantığı ve ivmelenmesiyle derinleşmesine devam ediyor.   

Kapitalizmin ve serbest piyasa dinamiklerinin temelinde bulunan fırsat eşitliğinin ise gittikçe ortadan kalktığını görmemek mümkün olmadığı gibi yadsımak da mümkün değil. Örneğin, yapılan bir çalışma çocukların geleceklerinin kendi akılları, yetenekleri, çabaları ya da hırsları ile değil, büyük ölçüde sosyal çevreleriyle, doğdukları coğrafi konumla ve ailelerinin toplumdaki yeriyle belirlendiği açıkça gözler önündedir. Bunu yadsımıyoruz çünkü devletlerin uyguladığı ahbap-çavuş kapitalizminin bir çıktısıdır bu. Artık, bizim çocukluğumuzda olduğu gibi hiçbir işçi çocuğu ile vekil, emniyet müdürü, hakim v.s çocuğu aynı mahalleyi, okulu, sınıfı bırak aynı hastaneyi, aynı oyun parkını dahi paylaşmıyorlar. Hepsi birer kar amacı güden kuruluş artık.

Tepedekilerin işveren rolünü yerine getirerek ekonomiye daha fazla katkıda bulunduğu gerekçesiyle eşitsizlik daima haklı gösteriliyor.  Ancak görüldü ki bu adamlar ekonomiyi iflasın eşiğine getirip milyarlarca dolarla sıvıştılar. Vergi borçları affedildi, katma değerli ürün yerine beton ekonomisi ile bunu örneklemek mümkün. Kaynakları savurmanın sonu yeni iş alanları yaratmak değil, uzayıp giden işsizler ordusuna yenilerini eklemek oldu.

Gücü eline alan ve sermayeyi transfer eden, çocuklarını kaliteli ve pahalı okula göndermekte ve birinci sınıf sağlık hizmetlerinden yararlanmakta. Geri kalanlar ise güvensiz bir dünyada en iyi ihtimalle ortalama bir eğitim görerek ve düşük seviye sağlık hizmetleri alarak yaşıyor. İki ayrı dünyadan oluşan bu resimde arada çok az buluşma noktası var. Aralarındaki iletişimde tamamen kopuk. İnsanların gelirleri arttıkça kendilerini diğerlerinden uzaklaştırarak gittikçe artan bir uzaklıkta yaşama alanlarına taşınıyorlar. Bunun için kim kimi suçlayabilir. Liyakatsizlik ve içi boş kurumlarla doldukça herkes imkanı dahilinde kendi önlemini bir şekilde almaya çalışıyor. Fakat insanlar coğrafi olarak polarize oldukça birbirlerini daha az tanıyıp daha çok kuruntu yapıyorlar.

Hükümetin özel okul projesi ile tüm ülkeye özel okulları yayması, gelen yeni kuşakların da kaynaşmasını ve birbirlerini tanımalarını engellemek için sanki bilinçli yapılmış gibi. Seçim sonuçlarını ayrıntılı incelersek büyük ihtimal paralel veriler elde ederiz.

Çözüm; bilim ve aklın gereğini yap, sorunları tespit et, liyakatli kadrolarla o sorunları tek tek çöz. Güç, kudret ve para hırsı sahiplerinin hükümet üzerinde hegemonya kurmasına izin verme. Mağdur edebiyatını kullanarak sermayeyi ele geçiren abuk sabuk sonradan görme müteahhit kültürsüzlüğünü ve bunların beş para etmez karakterlerini dışla. Hukuk ve adalete siyaseti bulaştırma, özgür düşünceye ve ifade özgürlüğüne ket vurma, memurunu da işçini de enflasyona ezdirip yoksulluk sınırına mahkum etme. Ar-Ge ve yüksek teknoloji yatırımları yap. Lüzumsuz, apartmandan bozma üniversiteleri kapat, kapat ki kalite artsın, gençlik üniversite mezunu olmak adına enerjisini dört duvar arasına hapsetmesin ve üretime katılsın. Meslek eğitimini, laboratuvarları ve eğitmen kalitesini arttır. Para basıp, enflasyon yaratıp kısır döngüye sokmak yerine bir denge bul ve ardından üretimi geliştir, alım gücünü arttır. İnsanlar huzurlu uyur, mutlu uyanır, verimli çalışır. Toplumun barışması ve kaynaşmasını sağlamak istiyorsan bunlar başlangıç için yeterli. Ha, bir de şu sabit saat uygulamasına son vermek gerek artık.

Bunları yapmazsan eğer, dışa bağımlı bir ekonomimiz olduğundan, en basitinden sanayin için, kışın ısınmak için petrol doğalgaz satın alman gerekiyor. Döviz lazım. Sanayi üretecek, ihracat yapacak döviz gelecek, turistik tesis yapacaksın döviz gelecek. Yurt dışı fonları yatırım yapacak döviz gelecek. E savaş çıktı, hukuk sistemi bozuldu, merkez bankası bağımsızlığını kaybetti. Ne turist geldi ne de yatırım. Ne yapacaksın? Mecbursun, düştün tefecinin eline. Adam diyecek sen şu projenin eş başkanısın artık. Borcun var, der tabi. Akdeniz’den çekil de der, kapıda da bekletir, bizim için öl de der. Ülke içinde vatandaşın aptal değil ya, görür bunları, karşı çıkar, toplum bölünür. Adalet dağılır, baskı baskıyı getirir, liyakat gider, bataklık gibi, hamle yaptıkça batarsın. BATARSIN !..

Velhasıl; çözüm basit, adamı hasta etme, uygula şunları!..

 

Şu yazıdan ZYGMUNT BAUMAN’ın görüşleri hakkında daha geniş bilgi alabilirsiniz. Yazının içeriğinde kullanılmıştır :  https://liberteryen.org/2018/08/esitsizlik/

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tarafsizhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.