Sosyal medyada sürekli yazılan sözlerin en başında geliyor aslında ‘’vefa’’ ama hayata az derecede yansıdığını görüyoruz. Takvimden her geçen gün vefanın kıymetini bir bir yitirdiği zamanlardan geçiyoruz. Geçmişte ortak fedakârlıkların, acıların, sevinçlerin anlamını yitirip, beraber çıkılan yolda bazen yolun bile yıkılmaya dönüştüğü ve çıkılan yola bile düşman bir duruma gelinen zamanlar… Bütün bunların sebebi bazen dünyevileşme olurken, bazen haset veya fikir farklılıkları bile olabiliyor. Sebebi ne olursa olsun vefanın ötelendiği, verilen emeklerin ayakaltı edildiği bir durumda değerlerimizin toplumda bir karşılık görmesinden, bir ıslahtan bahsetmek, vefa ve kadirşinaslıktan dem vurmak mümkün değildir. Unutmamak lazım halis bir niyet ancak salih bir amel ile güzel sonuçlar verebilir. İnsanın temel özelliklerinden biri olarak vefayı gören Mevlana, köpeği bile köpeklikten çıkartıp insana dost yapanın “sadakat ve vefa” olduğunu ifade eder. İnsanı insanlıktan çıkartıp köpekten daha aşağı yapanın ise ‘’sadakatsizlik ve vefasızlık’’ olduğunu savunur. Mevlana bir insanın meziyetlerini sayıp dökerken kilit özelliklerden biri olarak vefayı gösterir. ”Bir adamın birçok hüner, fen, bilgi sahibi olduğuna bakma! Verdiği sözde duruyor mu? Vefası var mı? Asıl ona bak! Hakla ettiği sözleşmeyi yerine getiriyorsa, insanlara verdiği sözde duruyorsa, vefalıysa onu istediğin kadar öv! Onun iyi vasıflarını bir bir say! O, senin övgünden, saydığın meziyetlerden daha üstün bir kişidir.” Vefa, irade gerektirir. Hem de güçlü bir irade… Ancak güçlü bir iradeye sahip olanlar vefanın gereklerini hakkıyla yerine getirebilirler. ‘’Kayıplarına ya da yenilgilerine rağmen erdemli bir duruş sergileyip güçlü bir irade ortaya koyabilirler.’’ Rahatlıkla söyleyebiliriz ki vefalılık ile güçlü irade arasında doğru bir orantı vardır. Vefa, sevilen veya sevilmesi gereken kimselere verilen değerin bir nişanesidir, dostluk borcudur. Vefa, sözünün eri olmaktır, hatırlamaktır, iyiliği unutmamaktır, kendi sorumluluğunu hissetmektir. Bu duygular siyaset dünyasında pek önemsenmez, önce ben, sonra ben ve yine ben. "Hep ben olmalıyım" der nefis.. Geldiği yeri unutur, geçmişini unutur, dostlarını unutur, yol yürüdüklerini unutur sadece gelecek için çalışır üstelik gelip geçici bir dünya için, bir saniyelik heves için, bütün bunlar yetmez gibi makam bulur, hakkı unutur cebini doldurur. Sonra gün gelir fikirler çatışır, yapılan hatalar dile getirilir, onun yerine bir başkası ile yola devam edilmek istenince de birden her şey değişir. Önce kırgınlık başlar, sonra dargınlık, sonra görmezden gelme, sonra hakaretler, davayı satmakla itham derken vefasızlık alır başını gider boyu aşar, o asil duygu bedenden kaçar. Önce beyni terk eder sonra kalbi ve sonrada tüm bedenden uzaklaşır oysaki unutur insanoğlu kimse kör değildir. Gözler kör olsa da ruh gözü açıktır, yapılan yanlışa dur demek de insanoğlunun Allah’a olan vefasındandır. Keşke bir takım siyasi figürlere de anlatabilseydik yaptıkları her şeyin doğru olmadığını ve bir saniye bile garantimiz olmayan dünya için olduğunu, gelip geçici dünya için olduğunu önemli olan bu dünyanın değil ahiretin olduğunu keşke anlatabilseydik.. Zira insanı en acıtan şey cefa görmesidir vefanın yerine, sevdiklerinden eşinden dostundan kardeşinden. Emeğin unutulup değersizleştirilmesidir onu cam misali parçalara ayırıp kıran. Ne diyordu Ali Metin Tokdemir ‘’Ahde Vefa imandandır.’’ Vefa, kişinin vaadine ahdine yaşadığına sadık kalmasıdır, unutmamaktır, inkar etmemektir, değer kıymet bilmektir. Sevene vefa gerektir gayrısı vebadır, sonu vedadır.
Selam olsun vefa bilen yüreklere…
Selam olsun Ozan Arif’den, Ali Güngör’e,
Selam olsun Adnan Özcan’dan Habib Yalçın’a,
Selam olsun Nevzat Öztürk’ten Mehmet Fatih Doğrucan’a..
Selam olsun hatırlayana ve unutmayanlara!